
Mehmet Akif Ersoy Türk tarihinin belki de en önemli şairidir, desek yanlış bir şey söylemiş olmayız aslında. Mehmet Akif Ersoy öyle bir şair ki, Türk milletinin bağımsızlığının timsali olan İstiklal Marşı’nın yazarı değil sadece. Aynı zamanda Türk milletinin ruhunda cisimleşmiş olan bir Türk karakteri yansımasıdır. Türk milletinin bağımsızlık mücadelesinin en zorlu günlerinde, milli birliği ve inancı diri tutacak, ordunun ve halkın moralini yükseltecek bir milli marşa duyulan ihtiyaç, İstiklal Marşı’nın yazılma sürecini başlattı. Bu görev, dönemin en önemli şairlerinden biri olan ve “Milli Şair” unvanını alacak Mehmet Akif Ersoy’a teklif edildi.
Marşın Yazılması için Açılan Yarışma ve Mehmet Akif’in Tavrı
1921 yılında, Maarif Vekaleti (Milli Eğitim Bakanlığı) Türk Kurtuluş Savaşı’nın ruhunu yansıtacak ve yeni kurulacak Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’ne ait bir milli marşın belirlenmesi için bir yarışma düzenledi. Yarışmaya toplam 724 şiir katıldı. Ancak dönemin en önde gelen ismi Mehmet Akif Ersoy, yarışmaya ödüllü olması nedeniyle katılmayı reddetti. Onun için para karşılığında yazmak, bu kutsal davaya ve milli mücadelenin ruhuna aykırıydı.
Dönemin Maarif Vekili Hamdullah Suphi (Tanrıöver), Mehmet Akif’in bu hassasiyetini öğrendi ve kendisine bir mektup yazarak, ödül konusundaki endişelerini giderdi. Mektubunda, eğer Akif yazarsa ödülünün bir hayır kurumuna bağışlanabileceğini belirtti. Bu güvence üzerine Mehmet Akif, marşı yazmayı kabul etti.
İstiklal Marşı’nın Kaleme Alınışı ve Ankara’daki Atmosferin Ruhu
Mehmet Akif, marşı yazmak için kendini Ankara’daki Taceddin Dergahı’ndaki odasına kapattı. O dönemde Ankara, Milli Mücadele’nin merkeziydi. Cephelerden gelen haberler, zaferler ve kayıplar, şehrin atmosferini sürekli değiştiriyordu. Akif, bu atmosferin tam kalbinde, milletin çektiği acıları, gösterdiği kahramanlıkları ve bağımsızlığa olan sarsılmaz inancı derinden hissediyordu.
Şiiri, adeta bir ilham dalgasıyla, çok kısa bir sürede yazdı. Her mısrasında milletin duygularına tercüman oldu. “Korkma!” seslenişiyle başlayan marş, umutsuzluğa kapılan bir halka en güçlü şekilde cesaret veriyordu. “Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım” dizesi ise Türk milletinin karakterini ve bağımsızlığa olan düşkünlüğünü ölümsüzleştiriyordu.
Mecliste Okunması ve Kabulünün Milli Rüzgarı
Mehmet Akif Ersoy’un “Kahraman Ordumuza” ithafıyla yazdığı İstiklal Marşı, 17 Şubat 1921’de Sebilürreşad dergisinde yayımlandı. 1 Mart 1921’de TBMM’de okundu ve büyük bir coşkuyla karşılandı. Milletvekilleri ayakta dinledikleri marş için defalarca alkışlarını esirgemedi. Resmi kabul ise 12 Mart 1921 tarihinde gerçekleşti.
Hamdullah Suphi Tanrıöver’in kendi gür sesiyle ve büyük bir coşkuyla tekrar okuduğu marş, mecliste yeniden dakikalarca alkışlandı. Oylamaya geçildi ve İstiklal Marşı, oy birliği ile Türkiye’nin milli marşı olarak kabul edildi. Kabulün ardından Mehmet Akif Ersoy, milletvekilleri tarafından ayakta alkışlandı.
Mehmet Akif’in Marşı Sahiplenmeyişindeki Tevazu
Mehmet Akif, kazandığı büyük takdirin ve sevginin karşısında son derece mütevazı davrandı. Yarışmadan kazanacağı 500 liralık ödülü, fakir kadın ve çocuklara iş öğreterek yoksullukla mücadele etmeyi amaçlayan “Darülmesai” adlı bir hayır kurumuna bağışladı. Bu davranışı, onun karakterinin ve vatan sevgisinin ne kadar yüce olduğunun bir göstergesiydi.
Daha da önemlisi, İstiklal Marşı için “Benim değil, milletin eseridir” diyerek, marşı hiçbir zaman kendi şahsi eseri olarak görmedi. Ona göre bu marş, milletin ortak ruhunun, acısının, umudunun ve zafer inancının bir tezahürüydü. Öyle ki, marşın Türk Milleti’ne mal olması için, kendi yazdığı ve yayımladığı Safahat adlı eserine bile koymayı reddetti.
Sonuç itibariyle İstiklal Marşı deyince Mehmet Akif Ersoy, Mehmet Akif Ersoy deyince de Türk milletinin bağımsızlığı akla gelmektedir. Türk milleti bağımsızlık mücadelesi döneminde Mehmet Akif Ersoy’un yazmış olduğu İstiklal Marşı gibi büyük bir esere ihtiyacı vardı. İstiklal Marşı’nın yazılma süreci, Türk milletinin en zor zamanında bile nasıl bir arada durduğunun ve sanatın, edebiyatın bu birlik ruhunu pekiştirmede ne denli kritik bir rol oynadığının timsalidir. Mehmet Akif Ersoy, sadece bir şair olarak değil, bir dava adamı, bir mütefekkir ve son derece mütevazı bir vatansever olarak, milletinin duygularını en yalın ve en güçlü şekilde mısralara dökmüştür. İstiklal Marşı, sadece bir marş değil, bir milletin var olma mücadelesinin destanı, ölümsüz bir abide metindir. Her satırında, o zorlu günlerin ruhu ve geleceğe dair umut yankılanmaya devam etmektedir.