Kategoriler
Edebiyat

Edebiyatta Üslup Yazarın Parmak İzidir

Edebiyat, bir anlamın, bir duygunun, bir düşüncenin estetik bir forma bürünmüş halidir. Bu formu inşa eden en temel ve ayırt edici unsur ise hiç şüphesiz üsluptur. Üslup, yalnızca kelimelerin bir araya geliş biçimi değil, aynı zamanda yazarın dünyaya bakış açısının, ruh halinin, kültürel birikiminin ve kişiliğinin dildeki tezahürüdür. Tıpkı her insanın parmak izinin benzersiz olması gibi, gerçek bir yazarın üslubu da kendine hastır, taklidi mümkün değildir ve onu diğer tüm yazarlardan ayıran en güvenilir işarettir.

Edebi Benzersizlik ve Kimlik

Bir yazar, aynı temayı işleyen binlerce yazardan nasıl sıyrılır? Cevap, anlattığı “ne”de değil, “nasıl” anlattığındadır. Aşk, ölüm, yalnızlık, umut evrensel temalardır. Ancak bir aşkı anlatırken Yaşar Kemal’in destansı, lirik ve doğayla iç içe geçmiş üslubu ile Sait Faik’in sade, insancıl ve gündelik hayatın içinden fısıldayan anlatımı arasında dağlar kadar fark vardır. Bu, iki farklı parmak izidir. Yaşar Kemal’in cümleleri Çukurova’nın sıcağını, genişliğini taşır; Sait Faik’inki ise Burgaz Ada’sında bir balıkçının kayığının suya değişinin hafif sesini. İkisi de insanı anlatır ama biri bir epik şiir, diğeri bir içtenlik günlüğü gibidir. Okuyucu, yazarın parmak izini her cümlede hisseder. Bu iz, kelime seçimlerinden, cümlelerin uzunluğundan, ritminden, imgelerin kullanılış biçiminden, hatta noktalama işaretlerine kadar uzanan bir kişisellik taşır.

Üslup, yazarın dünya görüşünün ve içsel dünyasının aynasıdır. Karamsar bir yazarın cümleleri daha karanlık, karmaşık ve ağır olabilir; iyimser bir yazarın üslubu ise daha aydınlık, akıcı ve hafif. Örneğin, Franz Kafka’nın bürokrasi labirentlerinde kaybolan, kaygı dolu, absurd karakterlerini anlatırken kullandığı sade ama bunaltıcı üslup, onun modern dünya karşısındaki yabancılaşma ve çaresizlik duygusunun doğrudan bir yansımasıdır. Bu üslup olmadan Kafka’nın dünyası tam anlamıyla var olamazdı. Aynı şekilde, Orhan Pamuk’un detaylara düşkün, zamanı ve mekanı iç içe geçiren, hüzünlü ve düşündürücü üslubu, onun İstanbul’a ve belleğe olan derin bağını gösterir. Üslup, yazarın zihninin haritasıdır; bu haritayı takip ederek onun duygu ve düşünce dünyasında yolculuğa çıkarız.

Üslubun bir yazar için bu denli önemli olmasının bir diğer nedeni de, onun zamanla olan ilişkisidir. İçerikler, dönemlerin sosyal ve siyasi koşullarına bağlı olarak görece değişkenlik gösterebilir. Ancak güçlü bir üslup, eseri zamana karşı dayanıklı kılar. Bugün Halit Ziya Uşaklıgil’in “Aşk-ı Memnu”sunu okuduğumuzda, dönemin sosyal yaşantısı ilgimizi çekebilir ama asıl bizi etkileyen, o lirik, derinlikli ve psikolojik tahlillerle dolu üslubun gücüdür. Sabahattin Ali’nin yalın, keskin ve insanın içine işleyen anlatımı, onun hikayelerini bugün de taze ve güçlü kılar. Yazar, üslubu sayesinde geçici olanın ötesine geçer ve evrensel bir ses olma potansiyeli kazanır. Bu, sanatçının ölümsüzlük arayışında bıraktığı en kalıcı izdir.

Üslup mu Maske mi?

Elbette, üslup sanıldığı gibi yalnızca süslü, ağdalı bir dil kullanmak değildir. Tam aksine, sade ve yalın bir anlatım da son derece güçlü bir üslup örneği olabilir. Önemli olan, dilin yazarın amacına ve anlatmak istediğine en uygun şekilde kullanılmasıdır. Aziz Nesin’in mizahi ve toplumsal eleştirel üslubu ile Ahmet Hamdi Tanpınar’ın poetik ve felsefi derinlikteki üslubu arasında bir karşılaştırma yapılamaz. Her ikisi de kendi hedefleri doğrultusunda kusursuzdur ve her ikisi de kendi yazarlarının benzersiz parmak izlerini taşır. Üslup, yazarın okuyucuyla kurduğu samimi bağdır. Okuyucu, sadece hikayeyi değil, o hikayeyi anlatan sesi de duyar ve ona güvenir. Bu ses tanıdık geldiğinde, yazar artık sadece bir isim olmaktan çıkar, edebi bir dost haline gelir.

Son Sözü Hep Yazar mı Söyler?

Sonuç olarak, üslup edebiyatın kalbidir. Yazarın yaratıcılığının, özgünlüğünün ve sanatçı kimliğinin en somut kanıtıdır. Onu bir ustanın el işçiliğinden, bir müzisyenin tınısından ayıramayız. “Ne anlattığın” değil, “nasıl anlattığın” önemlidir sözünün ta kendisidir. Edebiyat tarihi, güçlü hikayelerden ziyade, güçlü üslupların tarihidir diyebiliriz. Çünkü unuttuğumuz pek çok olay ve karakter varken, bize kalan, o olayları ve karakterleri unutulmaz kılan “ses”tir. İşte bu ses, yazarın kağıdın üzerine bıraktığı silinmez parmak izidir ve bu iz, o yazar okunduğu sürece, edebiyat dünyasında sonsuza dek yaşayacaktır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir