Kategoriler
Edebiyat

Edebiyat  Zenginlerin Mesleği mi?

Edebiyat, insanlık tarihinin en kadim ve saygın uğraşlarından biridir. Ancak onu bir “meslek” olarak tanımladığımızda, karşımıza ikircikli ve derin bir soru çıkar: Edebiyat, zengin mi yoksa fakir mi bir meslektir? Bu sorunun yanıtı, “zenginlik” ve “fakirlik” kavramlarını nasıl tanımladığımıza bağlı olarak kökten değişir. Salt maddi kazançlar üzerinden bir değerlendirme, edebiyatın ruhunu ve toplumsal işlevini anlamakta yetersiz kalacaktır.

Maddi Açıdan Bir Değerlendirme “Fakir” Meslek mi?

Edebiyatı gelir getiren bir meslek olarak ele aldığımızda, çoğu zaman “fakir” sıfatını kullanmak durumunda kalırız. Çok az sayıda, dünya çapında en çok satanlar listelerine girebilmiş yazar, kitaplarından elde ettiği teliflerle milyonlara ulaşabilir. Ancak bu, buzdağının görünen yüzüdür. Yazar olarak geçimini sağlamaya çalışan binlerce insan, düzenli ve istikrarlı bir gelirden yoksundur. Telif hakları düzensiz ve öngörülemez bir gelir kaynağıdır. Bir kitabın yazılması aylar, hatta yıllar sürebilir ve bu sürenin sonunda kitabın satıp satmayacağı, yayınevinden ne kadar telif ödeneceği belirsizdir.

Çoğu yazar, edebiyat dışında başka işlerde çalışarak (akademisyenlik, editörlük, öğretmenlik, vs.) geçimini sağlamak zorundadır. Edebiyat, onlar için bir “yan uğraş” veya bir “tutku projesi” haline gelir. Yayıncılık sektörünün zorlu ekonomik koşulları, dağıtım sorunları ve okuma oranlarının düşüklüğü de düşünüldüğünde, edebiyatı maddi beklentilerle yapan birinin hayal kırıklığına uğrama ihtimali oldukça yüksektir. Bu açıdan bakıldığında, edebiyat maddi anlamda “fakir” bir meslektir; emeğinin karşılığını almakta zorlanan, güvencesiz ve istikrarsız bir uğraş alanıdır.

Manevi ve Kültürel Açıdan Bir Değerlendirme “Zengin” Meslek mi?

Ancak mesleği yalnızca banka hesabındaki rakamlarla değerlendirmek büyük bir yanılgı olur. Edebiyatın asıl zenginliği, maddi olmayan alandadır. Burada “zenginlik” kelimesi, derinlik, çeşitlilik, anlam ve miras anlamına gelir.

Bir edebiyatçı, kelimelerle çalışır ve kelimeler insanlığın en değerli hazinesidir. Bir dilin inceliklerine hâkim olmak, onu yeniden şekillendirmek, duyguları, düşünceleri ve hikayeleri en etkili şekilde ifade edebilmek paha biçilemez bir birikimdir. Edebiyatçı, insan ruhunun kâşifidir. En karmaşık duyguları bile işleyip okuyucusuna sunarak onun yalnız olmadığını hissettirir, ona yol gösterir, onu dönüştürür.

Edebiyatın bir diğer zenginliği, ölümsüzlüğüdür. Bir tüccarın serveti onunla birlikte yok olabilir, ancak bir şairin dizeleri, bir romancının karakterleri yüzyıllar sonra bile yaşamaya devam eder. Shakespeare’in, Dostoyevski’nin, Yaşar Kemal’in eserleri, onlar fiziken aramızda olmasalar bile, her okunduklarında yeniden hayat bulur. Bu, maddi hiçbir servetle ölçülemeyecek bir zenginliktir.

Ayrıca, edebiyatçı inanılmaz bir birikime sahiptir. Araştırma yapmak, okumak, farklı hayatları ve kültürleri anlamak onun işinin bir parçasıdır. Bu süreçte edindiği entelektüel ve kültürel sermaye, onu manen zenginleştirir. Toplumsal hafızanın taşıyıcısı, dilin bekçisi ve aynası olmak, son derece onurlu ve “zengin” bir roldür.

İki Ucu Keskin Bir Kılıç

Sonuç olarak, edebiyat mesleğinin zengin mi fakir mi olduğu sorusuna net bir cevap vermek mümkün değildir. Bu, bakanın gözüne ve ölçütlerine bağlıdır.

Cebi doldurmak, rahat bir hayat sürmek ve maddi güvence arayan biri için edebiyat, fakir ve riskli bir seçimdir. Ancak ruhu doldurmak, anlam aramak, insanlığa kelimelerle hizmet etmek ve ölümsüz bir iz bırakmak isteyen biri için edebiyat, dünyanın en zengin mesleğidir.

Edebiyat, paradoksal bir şekilde hem yoksunlukla hem de bollukla iç içedir. Maddi sıkıntılar içinde boğuşan bir yazar, aynı anda insanlığın en derin meseleleri üzerine kafa yorabilir ve eserleriyle milyonlara ulaşabilir. Belki de edebiyatın gerçek değeri tam da bu ikilemde yatar: Dünyevi olanın sınırlarını aşıp, manevi olanın sınırsız zenginliğine ulaşmak… Bu anlamda edebiyat, maddi dünyanın “fakir” ama mana evreninin “zengin” mesleğidir. Gerçek bir edebiyatçı için asıl servet, kitapların arasında, kelimelerin büyüsünde ve okuyucunun kalbinde yaşayanlardır.