Kategoriler
Yazar ve Kitap İncelemeleri

Peyami Safa ve İnsan Psikolojisinin Denklemleri

Türk Edebiyatı’ndan çok yetenekli yazarlar, şairler ve sanat insanları gelip geçmiştir. Fakat bunlardan biri var ki, insan psikolojisinin tahlili konusunda yeri doldurulamazdır. Söz konusu kişi büyük üstat Peyami Safa. Türk edebiyatının en özgün ve düşünce yüklü kalemlerinden Peyami Safa, yalnızca bir romancı değil, aynı zamanda insan ruhunun karanlık dehlizlerinde cesurca gezinen bir psikologtur. Onu edebiyat tarihimizde bu kadar özel kılan, eserlerini sığ bir kurgu düzeyinde bırakmayıp, karakterlerinin iç dünyalarını, çatışmalarını, korkularını ve arzularını büyük bir ustalıkla ve psikolojik bir derinlikle işlemesidir. Safa, romanlarını adeta birer psikanaliz seansına dönüştürerek okuru, karakterlerin zihninde bir yolculuğa çıkarır.

Peyami Safa’nın Ender Ruhlu Karakter Yapısı

Peyami Safa’nın en belirgin özelliği, şüphesiz ki kendi yaşamından süzülüp gelen acıların ve hastalıkların gölgesinde şekillenmiş olmasıdır. Çocukluğunda yakalandığı ve bir kolunun kemikleşmesine engel olan hastalık, onu yatağa ve yalnızlığa mahkum etmiş, bu da kendi içine dönük, gözlemleyen ve analiz eden bir kişilik yaratmıştır. Tıp doktoru olmak isteyip olamayışı, onun yerine edebiyatı bir nevi “psikolojik tıp” aracı olarak kullanmasına vesile olmuştur. Bu nedenle, karakterleri sıradan insanlar değil, ruhlarında derin yaralar taşıyan, bu yaraların etkisiyle bocalayan, çırpınan ve sorgulayan karmaşık tiplerdir.

Psikolojik Derinlikte Başlangıç Noktası Eserler

Bu psikolojik derinliğin en çarpıcı örneği, hiç şüphesiz onun başyapıtı kabul edilen “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu” romanıdır. Romanda, isimsiz bir anlatıcı olan gencin, yakalandığı kemik hastalığı nedeniyle hem fiziksel hem de ruhsal olarak çektiği ıstırap, olağanüstü bir içtenlikle aktarılır. Safa, burada sadece bir hastalığın hikayesini anlatmaz; umudu, umutsuzluğu, yalnızlığı, aşkı, kıskançlığı ve ölüm korkusunu, karakterinin bedeninde ve ruhunda adeta bir mikskop altına alır. Hastane koğuşu, sadece fiziksel bir mekan değil, aynı zamanda karakterin iç hesaplaşmalarının, korkularının ve arzularının bir sahnesidir. Bu yönüyle roman, varoluşçu bir sorgulamanın da kapılarını aralar.

Bir diğer önemli eseri “Matmazel Noraliya’nın Koltuğu” ise Safa’nın madde ve ruh ikilemini, bir karakterin (Ferit) içsel yolculuğu üzerinden nasıl işlediğinin göstergesidir. Ferit’in materyalist dünya görüşünden maneviyat arayışına uzanan psikolojik dönüşümü, adım adım izlenir. Safa, burada felsefi bir meselenin insan zihninde nasıl bir karmaşaya, bunalıma ve nihayetinde bir aydınlanmaya dönüştüğünü gösterir. Karakterin psikolojisi, onun felsefi arayışından ayrı düşünülemez.

“Yalnızız” romanında ise toplumun dayattığı normlar ve ahlak kuralları karşısında bireyin yaşadığı yabancılaşma ve iç çatışmalar merkeze alınır. Safa, “yalnız” olmanın sadece fiziksel bir durum değil, bir ruh hali, toplumla uyumsuzluktan kaynaklanan varoluşsal bir buhran olduğunu vurgular.

Peyami Safa’nın karakterleri genellikle hasta, yalnız, toplum dışına itilmiş veya derin bir bunalım içindeki insanlardır. Onları anlatırken sıklıkla bilinç akışı, iç monolog ve geriye dönüş gibi modernist teknikleri kullanması, bu psikolojik tahlilleri daha da güçlendirir. Okur, karakterin zihninin içinden geçenleri duyar, onunla birlikte acı çeker ve sorgular.

Peyami Safa, Türk Edebiyatı’nda gelmiş geçmiş en iyi psikolojik yazarlardan biridir. Bu abartılı bir söz değildir. Peyami Safa’nın eserlerini okuyan herkes bilir ki bu sözün abartı tarafı yoktur. Netice itibarıyla, Peyami Safa için edebiyat, insan ruhunun labirentlerinde dolaşmak için en mükemmel araçtır. O, romanlarını, döneminin sosyal ve kültürel meseleleriyle harmanladığı derin psikolojik tahlillerle inşa etmiş bir “psikolog-romancı”dır. Eserleri, sadece edebi değil, aynı zamanda insanı anlama ve anlamlandırma çabasının birer belgeseli niteliğindedir. Onu okumak, sadece iyi bir hikayeye dahil olmak değil, aynı zamanda insanın karanlık ve aydınlık taraflarıyla yüzleşmektir.